Skip to main content
All Posts By

ilkemadmin

UYUM ve DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

By Genel No Comments

Çocukta gözlemlenen uyum ve davranış bozukluklarının genellikle birtakım gereksinimlerinin karşılanmaması sonucu oluştuğu belirtilebilir. Bu gereksinimler çoğunlukla çocuğun duygusal ihtiyaçlarının giderilmemesinden kaynaklanmaktadır. Yaşamının özellikle ilk yıllarında ihtiyacı olan temel güven duygusu, ilgi, bakımı noktasında gereksinim duyulabilecek diğer faktörler yerine getirilmemiş; ebeveynleri tarafından ihmale maruz kalmış çocuklarda uyum ve davranış problemleri daha çok görülmektedir.

Yaşamın ilk yıllarında yukarıda bahsedilen durumlardan ötürü çocukta uyum ve davranış bozuklukları oluşabileceği gibi yaşamın devam eden yıllarında da çevre ve ailenin etkisiyle uyum ve davranış problemleri ortaya çıkabilmektedir. Sonradan ortaya çıkabilen bu süreçte yanlış ebeveyn tutumları etkili olabileceği gibi maruz kalınan yahut gözlemlenen şiddet de çocukta uyum ve davranış bozukluklarını tetikleyebilmektedir.

Çocukların akran ya da diğer yaş grubundaki bireylerden gördüğü şiddetin tüm çeşitleri (fiziksel, duygusal, psikolojik) birtakım uyum ve davranış sorunlarına sebep olabilmektedir. Günümüzde teknolojinin de etkisiyle medya ya da diğer sosyal mecralarda çocuğun maruz kaldığı içerikler, oynadığı oyunlar da davranış bozukluklarını tetikleyen önemli etkenlerdendir.

Bunlar dışında anne babanın ayrılığı, aileye yeni bir bireyin dahil olması, ev ya da şehir değiştirmek, deprem, sel gibi doğal afetler; salgınlar ve bir toplumu etkileyebilecek ani değişimler çocuklarda uyum ve davranış bozuklukları görülmesine sebebiyet verebilmektedir.

Çocuklarda uyum ve davranış bozukluğu kapsamında hangi rahatsızlıklar görülebilir?

Tırnak yeme bozukluğu, çocuk iki yaşını geçmiş olmasına rağmen parmak emmeye devam etme, ilkokul ve sonraki süreçte gözlemlenebilen çalma davranışı (kleptomani), yine ilkokul ve sonraki yaşlarda görülebilen çokça yalan söyleme (mitomani), özellikle kız çocuklarında sıklıkla gözlemlenebilen saç yolma hastalığı (trikotillomani), tuvalet eğitimi kazanılmış olmasına rağmen alt ıslatma (enürezis) ya da dışkı kaçırma (enkoprezis) ve tiklerden bahsedilebilir.

Bu ve benzeri davranış problemleri gözlendiğinde vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmak oldukça yararlı olacaktır.

GECE TERÖRÜ

By Genel No Comments

Gece terörü rahatsızlığı, uyku bozuklukları kategorisinde değerlendirilen hastalıklardan birisidir. Çocuğun uyku düzenini bozan gece terörü rahatsızlığı; uykuya dalarken, uyku esnasında veya uyanma sırasında kendisini gösterebilen anormal hareketleri kapsamaktadır.

Gece terörü hastalığında atak belirtileri birçok çocukta aynı olup birbirlerine çok benzemektedir. Gece terörü esnasında uykuda olan çocuk ani bir şekilde uykusundan uyanır. Yaşadığı duygu çoğunlukla korku olup bu korkunun etkisiyle yatakta çığlıklar atabilir. Atağın geçirilme süresi çocuktan çocuğa değişiklik gösterebilmektedir. Bazı zamanlar saniyeler sürebilmekteyken bazı zamanlar ise dakikalarca devam edebilmektedir.

Gece nöbeti geçiren çocuk genellikle atak esnasında sergilediği tepki ve tavırlarda sanki kendisi bulunmamış gibi yeniden uykuya dalar. Uyandığında ise gece olanları büyük çoğunlukla hatırlamaz. Uyku ya da gece terörünü kabustan ayıran kısım da bu olarak tanımlanabilir. Kabus gören çocuk yeniden uyandığında gördüklerinin belirli bir kısmını hatırlıyorken gece törörü yaşayan çocuk hiçbir kısmını hatırlamaz. Çocuklarda çoğunlukla 2 ila 12 yaş aralığında görülebilmektedir.

Peki gece terörü yaşanırken ne yapmalı?

Çocuğun bu yoğun korku halinde kendisine fiziken zarar vermesine izin verilmemeli, öncelikle ebeveynin kendisinin sakin olup çocuğun yanında olduğunu hissettirmesi çok önemlidir. Sabah olduğunda çocuğun bu yaşananları unutacağı hatırlanmalıdır. Bu ataklar için takvim şeklinde notlar alınabilir. Eğer problem 2-3 ay geçmesine rağmen gerilememiş ya da sonlanmamışsa bir uzmana başvurmak yararlı olacaktır.

ÇOCUKTA ENÜREZİS / ALT ISLATMA

By Genel No Comments

Çocukta enürezis, tuvalet eğitiminin kazanılmış olması beklenen üç ila dört yaş sonrası, gündüz ya da geceleri görülebilen, tekrar eden ve istem dışı gerçekleşen çocuğun idrarını kaçırma sorunu olarak ifade edilebilir. İdrar kaçırmaların enürezis olarak değerlendirilebilmesi için normal gelişim gösteren çocuklarda tuvalet eğitimi adına; gündüz kontrollerinin iki ve üç yaşlarını geçmesine rağmen, gece kontrollerinin ise üç ila beş yaşlarını geçmiş olmasına rağmen sağlanamıyor olması gerekmektedir. Burada da yine tek başına bu bulgular yeterli olmamaktadır. Çocuğun bu süreçte herhangi bir kaza geçirmiş olması, yaşadığı sağlık sorunlarına bağlı olarak idrar kontrolünü sağlayamıyor oluşu ayrıca ele alınması gereken faktörlerdendir.

Normal gelişim göstermeyen çocuklarda ise belirgin bir yaş aralığından bahsetmek mümkün değildir. Çocuğun tanısı, buna bağlı olarak gelişim düzeyi, fizyolojik olarak ne kadar hazır bulunduğu çocuğa özel olarak değerlendirilmesi gereken bir durumdur.

Çocuklarda gördüğümüz enürezis farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Tuvalet eğitiminin kazanılmış olması beklenen yaş aralığı geçilmiş olmasına rağmen idrar kontrolü hiç sağlanamamış olabilir. Bununla beraber öncesinde tuvalet eğitimi kazanılmış olmasına rağmen sonrasında kaybedilmiş olabilmektedir. Bu noktada çocuğun başından geçen kaza ya da çeşitli hastalıklar etkili olabileceği gibi psikolojik anlamda yaşanan birtakım problemlerin de sebep olabileceğini söylemek mümkündür. Çocuklarda tuvalet eğitimi kazanılmış olmasına rağmen bu beceriyi kaybediş ve buna bağlı olarak görülen enüresizte ağırlıklı olarak psikolojik kaynaklı problemlerin etkili olduğu ifade edilebilir.

Enürezis hem aile içi ilişkileri hem çocuğun sosyal hayatını oldukça olumsuz yönde etkileyebilen bir rahatsızlıktır. İdrar kaçırmalarından endişe duyan çocuk evini kendisi için güvenli alan ilan edip bunun dışında bir arkadaş buluşması, etkinliğe katılım ya da gece kalmayı gerektiren aktivitelerden kaçınma davranışını gösterecektir. Çocuğun kendisine dair özgüvenini derinden etkileyebilecek bu problem tedavi edilmediği takdirde farklı psikolojik problemlerin yaşanmasına da zemin oluşturabilecektir.

Bu noktada anne babaların yaklaşımları da büyük bir önemdedir. İdrar kaçırmalara yönelik çocuğun bilerek yaptığı düşüncesine dair söylem ya da eylemler, ebeveynin devam eden bu durumu otoritesine karşı bir tepki olarak algılayıp öfkelenmesi ve devamında gelen cezalar süreci daha da olumsuz etkileyebilecek özelliktedirler. İstemsiz alt kaçırmaları tuvalet eğitimi kazanılmış olması beklenen yaş geçilmiş olmasına rağmen belirli bir süredir (altı ay kadar )görülüyor ise mutlaka bir uzmana başvurmak gerekmektedir.

 

 

ÇOCUKTA ENKOPREZİS / DIŞKI KAÇIRMA

Çocukta enkoprezis, tuvalet eğitiminin kazanılmış olması beklenen gelişim düzeyi geçilmiş olmasına rağmen istemli ya da istemsiz bir davranışa bağlı olarak, dışkının yapılması uygun olmayan yerlere kaçırılması şeklinde ifade edilebilir. Çocukta dışkı kontrolü edinilmiş olmasına ve normal gelişim gösteren çocuklarda yaklaşık dört yaş geçilmiş olmasına rağmen dışkı kaçırma gözlemleniyorsa enkoprezisten bahsedilebilir.

Çocukta enkoprezis farklı tiplerde karşımıza çıkabilmektedir. İlk tip kabızlığın eşlik ettiği ya da dışkının taşmasına bağlı olarak görülen bir problemdir. Burada kabızlık tedavisi devreye girmelidir. Kabızlık tedavisiyle beraber olumlu gelişmeler görülebilmektedir. Bu kısım karşımıza tuvalet eğitiminin doğru verilmemiş olması ya da çocuğun hazır oluşu (özellikle fizyolojik olarak) göz ardı edilerek devam edilen bir süreçte karşımıza çıkabilmektedir.

Diğer görülebilen tipte ise probleme kabızlık eşlik etmez. Bağırsaklarda bir sorun bulunmamasına rağmen görülen bu dışkı kaçırma probleminde daha çok psikolojik kaynaklı faktörler devrededir. Çocukta birtakım davranış bozuklukları, karşıt gelme bozukluğu, kurallara uymama noktasında geliştirilen direnç ya da tuvalet eğitimindeki yanlış tutum ve başarısızlık etkili olabilmektedir.

Enkoprezis problemi yaşayan çocuklar belirgin bir özgüven eksikliği ve utanç duygusu, alay edilme ya da cezalandırılma korkusunu yoğun şekilde yaşayabilmektedirler. Dışkısını yapma ve rezil olma korkusuyla bulunması gereken sosyal ortamlardan kaçınma, okul içerisinde geçirdiği sürede problemler yaşaması sıklıkla görülebilmektedir. Çocukta görülen enkoprezis sorununa aile içi çatışmalar etkili olabildiği gibi bu durum enkoprezis sorununun sonucu haline de gelebilmektedir. Yani anne babanın çocukla çatışmalı ilişkisi bu soruna kaynak oluşturabilir, enkoprezis rahatsızlığından sonra bir artış da gösterebilir.

Kabızlığın eşlik etmediği daha çok psikolojik problemlerin sebep olduğu tipte hem çocukla hem aileyle sürece devam etmek oldukça etkili sonuçlar doğurmaktadır. Çocukta dışkı kaçırma üç ayda bir ayda en az bir kez olacak şekilde meydana geliyorsa vakit kaybetmeden uzman desteğine başvurulması gerekmektedir.

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

By Genel No Comments

Travma sonrası stres bozukluğu, ani ve beklenmeyen bir durumda meydana gelen, bireyi yoğun bir korku, çaresizlik ve kaygıya iten bir hastalıktır. Bireyde travma sonrası stres bozukluğunun görülme nedenleri değişiklik gösterebilmektedir. Bunlara; trafik kazası, cinsel taciz, deprem, sel, savaş veya terör eylemleri, pandemi gibi örnekler verilebilir.

Birey yaşamında karşılaştığı, baş etme becerilerini tehdit eden pek çok olay yaşamış olabilir. Ama insana kendisini kötü hissettiren, olumsuz duyguları çağrıştıran her olay bireyde travmaya sebebiyet vermez. Travma olarak ele alınabilmesi için öncelikle beklenmedik anda ve ani bir şekilde gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu şekilde ani ve beklenmedik olayların neticesinde görülen olaylarda travma sonrası stres bozukluğu meydana gelmektedir. Bununla beraber belirti ve semptomlar kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bazısında travma sonrası stres bozukluğu, rahatsızlığa sebep olan olaydan hemen sonra ortaya çıkarken bazısında ise daha uzun bir süre sonra görülebiliyor.

Travma sonrası stres bozukluğu 4 başlık altında ele alınabilir.

  • Travmayı Yeniden Yaşamak
  • Kaçınma
  • Uyarılmada Artış
  • Olumsuz Biliş ve Kabulleniş

Travmayı yeniden yaşama kategorisinde birey, geçirdiği travmayı neredeyse yeniden yaşamaktadır. Yaşanan olayda var olan sesleri ve görüntüleri yeniden duyup gördüğünü hissedebilmektedir.  Burada kendini suçlama eğilimi oldukça yüksektir. Kendi hatası ya da ihmali olup olmadığını, en başından olmasını engelleyip engelleyemeyeceğini düşünür.

Travmadan kaçınma kategorisinde ise kendisine olayı hatırlatabilecek ortamlardan ve insanlardan uzaklaşma eğiliminde olabilmektedirler. Çoğunlukla yaşanan olayı hatırlamaktan kaçınma davranışı gözlemlenir. Azalan özgüven ve içe kapanma görülebilmektedir.

Travmaya bağlı uyarılmanın artış göstermesinde travmaya bağlı olarak yaşanan olumsuz duygularda normalin üzerinde kabul edilebilecek bir artış gözlemlenir. Özellikle öfkede belirgin bir artış vardır.

Olumsuz biliş ve kabullenişteyse çoğunlukla bireyin kendisini suçlaması, travmaya neden olan olayı tekrar tekrar yaşaması olarak ortaya çıkabilmektedir.

Bu kategoriler dışında travmaya bağlı olarak bireyde görülebilen birtakım ruhsal ve fiziksel belirtiler olmaktadır. Öfke problemleri, geleceğe dair umutsuzluk, devamlı suçluluk duygusu, kabuslar görme, bireyin yakınları ve kendisiyle alakalı güvenlik endişesi, hafıza problemleri, dikkat, algı ve düşünme problemleri, uyku problemleri ve tükenmişlik hissi ruhsal belirtilere verilebilecek örneklerdendir. Bireyin kendisini devamlı yorgun hissetmesi, azalan hareketlilik, yeme bozuklukları, travmatik olayı devamlı anlatma ya da hiçbir şekilde konuşulmamasını isteme, sigara, alkol ya da madde kullanımının başlaması veya artış göstermesi, kalp çarpıntısında artış, nefes almakta zaman zaman yaşanan güçlük, okul veya iş yaşamında kendisini gösteren başarısızlık fiziksel belirtiler altında sayılabilir.

Travma sonrası stres bozukluğunun meydana gelmesinde travmatik olayı yeniden yaşama ihtimali, olayı hatırlatacak faktörlerin varlığı, olayın ölümle veya sakatlıkla sonuçlanmış olması, bireyde eşlik eden başka bir psikolojik rahatsızlığın varlığı, olayla alakalı olan görüntülere maruz kalma, bireyin çevresinin desteğinin yeterli seviyede olmaması da sayılabilir.

Yaşanan travma neticesinde yukarıda da ifade edilen belirtilerin bir aya kadar görülmesi normal olarak kabul edilebilmektedir. Yine yukarıda ifade ettiğimiz gibi travma olarak nitelendirilebilecek her olumsuz durumda birey için tedaviye ihtiyaç duymayabilir.

Ancak bir ay geçilmiş olmasına rağmen belirtiler devam ediyorsa mutlaka uzman desteği alınması gerekmektedir. Travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde ilaç ve psikoterapi yöntemleri kullanılmaktadır. Bu noktada psikoterapideki amaç, bireyin yaşadığı olumsuz belirtilerin azaltılması, bireyin çeşitli baş etme becerileri edinmesine destek olarak hayat kalitesinin sağlanması hedeflenmektedir. İlaçla beraber psikoterapi desteği sağlanabileceği gibi yalnızca psikoterapi desteğiyle tedavi gerçekleştirilebilmektedir.

ÇOCUKTA TİKLER

By Genel No Comments

Çocuklarda tikler; tekrar eden, istem dışı gerçekleşen, herhangi bir amaca yönelik olmayan, ancak baskı yoluyla engellenebilen tuhaf davranış ve ses çıkarmalar olarak nitelendirilebilir.

Çocuklarda görülen tiklerin sebebi net olarak tespit edilebilen bir problem olmasa da tiklerin meydana gelmesinde kalıtımsal ya da çevresel birtakım faktörlerin etkili olduğu söylenilebilir. Çocukta tik çoğunlukla kaygı veren, baş etme becerilerini zorlayan, içerisinde bulunmak istemediği olumsuz durumlarda bir artış göstermektedir. Okulda yaşanan uyum problemleri, akran zorbalığı, ev içerisinde yaşanan şiddet, anne baba tutumları, verilen cezalar tiklerin görülme sıklığını arttırabilen çevresel faktörlerdendir. Bununla beraber ailesinde ya da yakın akrabalarında tik olan çocuklarda genetik bir yatkınlıktan ötürü de tiklere rastlanılabilmektedir.

Özellikle genetik kaynaklı görülebilen tiklerde ilaç tedavisiyle sürece devam etmek önemlidir. Bunun dışında tiklerin görülmesi bağlama ya da duruma özgü oluyorsa ilaçla beraber bir psikolojik desteğin de gerektiğinden söz edilebilir. Yani yalnızca ev içerisinde yahut ev dışına çıkıldığı anda tikler görülmeye başlanıyorsa, sınav haftası ya da çocuk için önemli olan yarış müsabakası söz konusu iken gerçekleşiyorsa vb. bu durumların tespiti ve çocukta nasıl yer ettiğinin belirlenmesi büyük bir önemdedir.

Çocuklarda tikler çoğunlukla okula başlama süresine de denk gelen yedi yaş civarı görülmeye başlanıp ergenliğe girilen on üç yaş dolaylarında ortaya çıkabilmektedir.

Çocuklarda tiklerin kalıcı hale gelmesinde ebeveynlerin, öğretmen ve arkadaşlarının etkisi oldukça yüksektir. Tiklerinden ötürü endişelenen ve durumu engellemek adına sürekli çocuğu ikaz eden öğretmen ya da ebeveyn çocuğun bu sebepten ötürü daha çok stres yaşamasına sebep olabilmektedirler. Bu noktada ailenin süreçle alakalı bilgi sahibi olup öğretmenle bu aşamada işbirliği içinde bulunması son derece önemlidir.

Anne babanın çok fazla kontrolcü bir tutum sergilememesine ve ilaç tedavisine devam edilmesine rağmen tikler sürekli olarak meydana geliyor, çocuğun gerek aile gerek sosyal yaşantısında birtakım problemlere sebebiyet veriyor, çocuğun içe kapanık biri olmasına ve özgüven sorunu yaşamasına neden oluyorsa mutlaka bir psikolog desteğine başvurulması gerekmektedir.

TELEFON ve OYUN BAĞIMLILIĞI

By Genel No Comments

Telefon ya da oyun bağımlılığı nitelendirmesi için öncelikle çocukta bir kontrol kaybından söz edebilmek gerekir. Elbette her telefonu eline alan yahut oyun oynayan çocuğu bağımlı olarak tanımlamak doğru olmayacaktır. Ancak çocuğun ihtiyaç duyduğu sosyal ya da kişisel aktivitelerine oyun ya da telefon için daha az zaman ayırıyor yahut ihmal ediyor olması bağımlılık noktasında değerlendirilebilecek unsurlardandır. Telefon ya da oyunda geçirilen süre, çocuğun hayatında kötü gelişmelere sebebiyet vermesine rağmen çocuk tarafından tercih edilmeye devam ediliyorsa yahut çocuk istemesine rağmen süreyi azaltamayıp oynadığı süre artış gösteriyorsa, çocukta bağımlılığa karşı dikkat edilmesi gereken bir noktada olduğu söylenebilir.

Oyun ya da telefon bağımlılığında çocuk daha önce beraber olmaktan mutluluk duyduğu akran ya da yetişkinlerle vakit geçirmeyi önemsemeyecek, istemeyecek bir hale gelebilmektedir. Oyun oynamadığı ya da telefonda vakit geçirmediği zaman kendisini bir boşlukta hissedip oldukça kötü hissedebilmektedir. Oyun oynamayı hayatının adeta merkezi haline getirip oynayamadığı durumlarda birtakım saldırgan tavır ya da agresif, dürtüsel tutumlar geliştirebilmektedir. Başta okul yaşantısı olmak üzere bulunduğu çeşitli ortamlarda ciddi bir başarı ve motivasyon kaybından söz etmek mümkündür.

Telefon ve oyun bağımlılığının her yaş hatta her gelişim dönemindeki çocuk ve ergenlere yönelik ciddi bir risk oluşturduğu söylenebilir. Çoğunlukla tercih edilen oyun ya da telefondaki içerik, yaş grubuna uygun olarak seçilmemektedir. Dolayısıyla oyundaki ya da içeriklerdeki verilen mesajlar çocuktaki özgüveni, empati yeteneğini, duygu kontrolünü ciddi şekilde zedeleyici faktörleri içerisinde barındırmaktadır. Özellikle savaş, öldürme, dövüş eksenli olan oyunlar çocuklarda belirgin düzeyde korku ve kaygı düzeyinin artmasına, birtakım saldırgan dürtülerin tetiklenmesine sebep olabilmektedir. Maruz kalınan bu içeriklerin etkisiyle okul ortamında çocuk zorbalık uygulayan ya da zorbalığa uğrayan taraf olabilmektedir.

Peki ne yapılabilir?

Öncelikle ekranda geçirilen sürenin belirli zaman dilimleri arasında olabileceği çocuğa aktarılmalıdır. Öyle ki okuldan gelir gelmez başlayıp uyuyana kadar devam eden ya da tatil zamanları sabahlara kadar sürecek bir zaman diliminden bahsedilmediği çocuğa net bir şekilde ifade edilmelidir. Elbette bu noktada çocuğun ev ve okul içerisinde aldığı sorumluluklar ve çocuğun bu sorumlulukları ne derece yerine getirebildiği de önemlidir. Sorumlulukların bu noktadaki kilit görevi, çocuğun okulda geçirdiği süre dışında her anını oyun oynayarak değerlendirmesine müsaade etmemesidir. Ev ve okul içerisinde yapması gereken sorumlulukları devam ettiren, kurallara aşina olan çocuk zaten bu sorumlulukları yerine getirdikten sonra oyun oynayabileceği algısına kolaylıkla sahip olabilmektedir. Çocuğun oynadığı oyunlar indirilip ebeveyn tarafından da deneyimlenebilir, çocuğun telefonda vakit geçirdiği platformlarda ebeveynler de profil oluşturarak var olabilirler. Böylelikle çocukla hem bu kanaldan iletişim sağlıklı bir şekilde devam ettirilebilir hem de çocuğa aşırı baskı uygulamadan kontrol mekanizması ebeveyn tarafından işletilebilir.

Çağımızın çocuklar için en büyük tehdit edici faktörlerinden biri olan telefon ya da oyun bağımlılığı, çocuğun tek başına kolaylıkla atlatabileceği bir süreç olmanın gittikçe ötesine geçmektedir. Bu noktada yukarıda ifade ettiğimiz şekilde bağımlılık ihtimali bulunan belirtiler fark edildiğinde yapılması gereken adımlar atılmış olmasına rağmen bir sonuç alınamıyorsa, vakit kaybetmeden bir uzman öncülüğünde sürece devam etmek gerekmektedir.

SEÇİCİ KONUŞMAZLIK (MUTİZM)

By Genel No Comments

Seçici konuşmazlık, bireyde konuşma yeteneği bulunmasına rağmen konuşmama / konuşmayı tercih etmeme olarak tanımlanabilir. Çocuk, kiminle konuşacağına dair bir seçim yapar ve genellikle o kişi dışında kimseyle sözel olarak iletişime geçmez. Kendisini daha güvende hissettiği aile, ev ortamında konuşabiliyorken, konuşmasının beklendiği diğer sosyal ortamlarda (okul, arkadaş çevresi gibi) sözel olmayan iletişim yöntemleriyle (kafa sallama, eli ile işaret etme gibi) iletişimi sürdürmektedir.

Selektif mutizmli çocuklarda çoğunlukla utangaçlık, içe kapanıklık, ebeveyne karşı aşırı bağlılık (genellikle tek bir ebeveynde toplanır ilgisi) ve yoğun ayrılık kaygısı gözlemlenmektedir. Ebeveyni kendisini kısa süreliğine de olsa bıraksa yoğun bir ağlama nöbeti ya da bulunduğu ortamdaki kişiye karşı her anlamda (sözel/ sözel olmayan iletişim yöntemleri) kendisini iletişime kapatma görülebilmektedir.

Selektif mutizmli çocukların bu anlamda konuştukları kişi sayısı da azdır. Konuştukları kişiler genellikle aile bireylerinden birileri olabildiği gibi, bazen bağ kurabildiği bir arkadaş ya da sınıf öğretmeni de olabilmektedir.

Seçici konuşmazlığın çocuklarda kendilerini daha kaygılı hissettikleri ortam veya durumlarda ortaya çıktığı söylenebilmektedir. Bu bağlamda çocuktaki kaygı düzeyini azaltmak, kaygısına dair çeşitli baş etme yöntemlerinin geliştirilmesi temel amaç olarak belirtilebilir.

Bu sendromda semptomlar genellikle 4-9 yaş aralığında kendisini gösterir. Bu yaş aralığından anlaşılabileceği üzere genellikle okula başlangıç sürecinde belirgin olarak kendisini gösterebilmektedir. Seçici konuşmazlığa akademik başarısızlık da çoğunlukla eşlik ettiğinden artarak devam edecek olan özgüven eksikliğinden bahsetmek mümkündür.

Seçici konuşmazlık tedavisinde erken müdahale, tanı ve planlanacak terapi yöntemi çok büyük bir önemdedir. Çünkü problem devam ettikçe çocuğun konuşması daha da güçleşecektir. Okul gibi içerisinde bulunmak zorunda olduğu sosyal ortamlarda çeşitli etiketlere maruz kalabilecek, yaşadığı problemi içselleştirip bu şekilde devam etmeyi isteyecektir. Bu durumlar tedavinin zorlaşması sonuçlarını doğurmaktadır.

Yukarıda anlatılan belirtiler bir ay geçmesine rağmen bir azalma olmaksızın devam ediyorsa mutlaka bir uzmana başvurmak gerekmektedir.

ÇOCUKTA TIRNAK YEME – PARMAK EMME

By Genel No Comments

Çocukta tırnak yeme probleminden söz edebilmek için çocuğun yaklaşık dört ve üzeri bir yaş diliminde bulunması gerekmektedir. Parmak emme probleminde de de aynı yaş aralıklarından bahsetmek mümkündür. Hem tırnak yeme hem parmak emme davranışının sebebi çoğunlukla psikolojik sebeplerden ötürü olmaktadır. Tırnak yemeden farklı olarak parmak emme doğumdan itibaren görülebilen, çoğunlukla haz verildiği için gerçekleştirilen bir eylemdir. Belirli bir yaş geçmesine rağmen (yine dört ve beş yaş civarı) bırakılmamışsa o zaman bir problemin varlığından söz etmek mümkündür. Bu davranışlar çocukta aile bireylerini taklit ile başlayabildiği gibi, kardeş kıskançlığı, aile içi yaşanan problemler, özgüven eksikliği gibi nedenlerden dolayı da meydana gelebilmektedir. Ergenlikle beraber kabul görmeme endişesi ile tırnakların ve parmakların görüntüsünü önemsemekten ötürü çocuk tarafından kendiliğinden bırakılabilmektedir. Ya da aksine ergenlikle beraber kabul görmeme ve yaşanan uyum problemlerinden ötürü tırnak yeme ya da parmak emme davranışı gözlemlenebilmektedir.

Tırnak yeme veya parmak emme davranışında öncelikli olarak bu davranışa sebep olan faktörler tespit edilmeye çalışılmalıdır. Aile içi çatışmalar, otoriter ebeveyn tutumları etkili olabilmektedir. Temelde çocuk yaşadığı olumsuz ya da heyecan verici durumlarda tırnak yeme veya parmak emme davranışına yöneliyor olsa bile çevreden gelen tepkiler kalıcı hale gelmesine yol açabilmektedir.

Ebeveynlerin öncelikle belli bir yaşa kadar çocuğu ikaz etmeden görmezden gelmesi önerilmektedir. Çocuk dört, beş yaşlarına gelmesine rağmen devam ediyorsa anne baba iyi bir gözlemci olarak hangi durumlarda ortaya çıktığını tespit etmeli ve buna ilave tedbirler almalıdır.

Örnek olarak çocuk oyun oynarken ya da herhangi bir şeyi izlerken tırnak yeme veya parmak emme davranışını sergiliyorsa ağzına sakız benzeri bir şey verilerek oyalanması sağlanabilir. Özellikle farkındalığını artırma amaçlı tırnaklarına canını acıtmayacak acıda bir sıvı sürülebilir. Böylelikle tırnağını yeme veya parmağını emme amacıyla elini ağzına götürdüğünde bu sıvı hatırlatıcı bir alarm görevi görebilir. Tırnak yemeden farklı olarak parmak emmede çocukta diş ve ortodonti adına birtakım problemler yaşanma olasılığı aileleri kaygılandırabilir ve bundan ötürü cezalandırma yöntemiyle vazgeçirme denemelerine girişilebilir.

Burada yine çocuğun üzerine çok fazla gidilmeden, endişesini arttırmadan; tırnak yemenin de parmak emmenin de insan yaşamı için korkunç bir şey olmadığı ve istenildiği takdirde kolaylıkla bırakılabileceği basite indirgenerek kavratılmaya çalışılabilir.

Her iki problem de büyük çoğunlukla psikolojik sebeplerden kaynaklandığından ailelerin aldığı tedbirlere rağmen olumlu yönde bir değişim olmazsa uzman bir psikolog eşliğinde süreci sürdürmek oldukça yararlı olacaktır.

ÖZEL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ

By Genel No Comments

Özel Öğrenme Güçlüğü, kendisini özellikle çocuğun akademik yaşamının başlamasıyla belli eden bir rahatsızlıktır. Okuma ve yazma, heceleme ve harfleme, düşünme ve konuşma, aritmetik yani matematik noktasında kendisini gösterebilen bir bozukluk olarak tanımlanabilir.

İfade edilen alanların çoğunda olabileceği gibi bir veya birkaçında çocuğun problem yaşayabileceği bu bozukluk, okul başarısını doğrudan etkileyebilecek bir faktördür. Genelde 3 başlık altında sıralanabilir.

  • Disleksi (Okuma Alanındaki Bozukluk)
  • Disgrafi (Yazma Alanındaki Bozukluk)
  • Diskalkuli (Matematik Alanındaki Bozukluk)

Yukarıda ifade ettiğimiz başlıklardaki kategoriler kendilerine özgü belirtileri bünyesinde barındırsa da genel olarak özel öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklarda; hatırlama, işitsel ve görsel algı becerilerinde birtakım güçlükler mevcuttur. Herhangi bir eyleme dikkatlerini yöneltmede ve sürdürmede zorluk yaşayabilmektedir. Yine fazlaca hareketli olabildiklerinden bazı durumlarda özel öğrenme güçlüğüne aynı zamanda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu da eşlik edebilmektedir. Sıralama ve sınıflandırma becerilerinde de birtakım eksiklerle kendisini gösterebilmektedir. Özel öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklarda, kısıtlı bir sözcük dağarcığından bahsetmek mümkündür.

Okuma ve yazma öğrenilirken belirgin bir zorluk yaşama durumu, yaşıtlarına nazaran oldukça uzun sürebilecek bir okuma ve yazma süreci yine belirtilerdendir. Okuma öğrenilse dahi akıcı bir okuma görülmez yahut yine uzun bir sürecin ardından gerçekleşebilmektedir.

Yazmada da kendisini belli eden belirtiler bulunmaktadır. Dağınık ve okunaksız bir el yazısı, kuyruklu harflerin kuyruklarını tam tersi yönde yazma eğilimi, noktasız harfleri noktalı şekilde yazma girişimlerine sıklıkla rastlanılmaktadır. Yine hem okuma hem yazmada kendisini belli eden harf ve hece atlamaları, b ile d harfinin, m ile n harfinin, bazı rakamların birbirlerinin yerine karıştırılıp o şekilde okuma yahut yazma eğilimlerine sıklıkla rastlanılmaktadır. Matematik alanında özellikle problem çözme becerilerini ciddi anlamda etkileyebilen işlemlerin sırasını karıştırabilme, okuduğunu anlamakta ve işleme dönüştürmede yaşanan zorluk yine sıklıkla rastlanan belirtilerdendir.

Her çocukta farklı şekilde belirtileri kendisini gösterebilen bu bozuklukta, çocuğa uygun ve ona özel bir program hazırlanması büyük bir önemdedir. Temel okuma ve yazma, anlama becerilerini tehdit eden bu bozukluk çocuğun akademik hayatına bu anlamda direkt etkisini gösterebilmektedir. Çocukta yukarıda ifade ettiğimiz belirtilerden bir ya da birkaçı gözlemlendiğinde vakit kaybetmeden bir uzman desteği alıp süreci ona göre planlamak gerekmektedir.

ÇOCUKLARDA ÖFKE NÖBETLERİ

By Genel No Comments

Temelde öfkenin, çocuğun karşılaştığı problemlere karşı geliştirmiş olduğu bir baş etme becerisi, savunma mekanizması olduğu söylenilebilir. Öfke öğrenilerek edinilebilen bir duygu ya da tepki değildir. Öfke de diğer duygular gibi her insanda hatta canlılarda görülebilen ve varlığı son derece sağlıklı olan duygulardan biridir. Bu noktada öfkenin görülme sıklığı, şiddeti ve kontrolünün ne derece sağlanabildiği en önemli noktadır.

Çocukların davranışlarının; mizacının getirdiği birtakım özellikler, bakım verenin tutumu ve çevrenin etkisiyle şekillendiğini söylemek mümkündür. Çocuklarda görülen öfke nöbetlerinin, öfkeye bağlı olarak sergilenen problem davranışlarının bu bahsettiğimiz faktörlerden beslendiği ifade edilebilir. Bununla beraber öfkenin her insanda bulunduğunu ve öfkenin sonradan öğrenilebilen bir duygu olmadığını ifade etmiştik. Ancak çocuğun öfkesini nasıl kontrol edebileceği, öfkesini nasıl gösterebileceği zamanla gelişir ve öğrenilir.

Bir çocuk yaşama hazırlanırken kendisine destek olunması, ihtiyaç duyduğu pek çok noktada yanında olunduğunun hissettirilmesi, temel güven duygusunun oluşması adına son derece önemlidir. Ancak tüm bunların yanında çocuğun kendi başına bir şeyleri keşfedip deneyimleyebilmesine olanak sağlanmalı, ev içinde ve dışında yaşına uygun çeşitli sorumluluklar edinmesine uygun bir ortam oluşturulmalıdır. Bunlar atlanıldığında, çocuğun yapması gereken birçok şey onun adına yapıldığında, kuralların bulunmadığı bir aile ortamında, kendi isteklerinin öncelendiği şekilde yaşayan çocuk, aynı durumu diğer ortamlarda da bekleyecektir.

Evinde belli bir zamana kadar karşılaşmadığı sorumluluk, sınır ve kurallarla sonrasında karşılaşan ya da ev dışında farklı bir ortamda kurallara uyması ve sorumluluk alması gereken bir yerde bulunan çocuk zorluk yaşayacaktır. Rutininin devam etmesini isteyecek, bu adaptasyon sürecinde yaşadığı şaşkınlık ve zorluklara karşı öfkeyle baş etmeye çalışacaktır. Özellikle engellenme eşiği bu derece düşük çocukların ağlayarak, bağırarak, kendisini yere atarak, kendisine veya başkasına zarar verecek tarzda saldırgan tutumlarda bulunarak hareket ettiğini görmek mümkündür.

Çocuklar gelişim dönemlerinde çeşitli zorluklarla karşılaşırlar. Kendileri deneyimlemeyi, bağımsız hareket etmeyi isterler. Özellikle ifade etme becerileri noktasında belirli zorlukları bulunan çocuklar, isteklerinin yerine getirilmesi için öfkeyle karşılık verirler. Bu noktada ebeveynlerin bu süreci nasıl yönettiği, nasıl bir tutum içerisinde bulundukları son derece önemlidir. Öfkelenip buna bağlı olarak bir takım saldırgan ya da yıkıcı davranışlarda bulunan çocuk, bu hareketinden sonra talebinin yerine getirildiğini deneyimlerse sonraki süreçte istediklerinin gerçekleşmesi için bu yöntemi benimseyecektir.

Bunlar dışında öfke nöbetlerinin görülmesinin farklı sebepleri olabilmektedir. Çocuğun okul ortamında akran zorbalığına maruz kalması, aşırı ekran/ oyun bağımlılığı, aile içi iletişimde yaşanan problemler, şiddete maruz kalması, ifade etme becerilerinin gelişim dönemine uygun olmayacak yetersizlikte olması, ebeveynler tarafından agresif tavır ve tutumların hoş karşılanması, gülerek karşılık verme gibi çoğaltılabilecek pek çok faktör etkili olabilmektedir. Çocukta bu tür öfke nöbetleri görüldüğünde bir uzman eşliğinde destek alma sürecine başlamak oldukça yararlı olacaktır.

Open chat
1
Merhaba, nasıl yardımcı olabiliriz?