Skip to main content
All Posts By

ilkemadmin

Yeme Bozukluğu

By Genel No Comments

Yeme bozukluğunda yemek yeme davranışı, fiziksel bir açlık belirtisinden dolayı değil daha çok psikolojik problemlerden kaynaklanmaktadır. Genellikle yeme bozukluğuna sahip kişi, yanlış beden algısına sahiptir. Bu yanlış algıdan dolayı da birey, farklı yeme davranışları geliştirerek özellikle dış görünüşünde kendisini kötü hissettiren durumlardan kurtulmayı amaçlamaktadır. Yeme bozukluğunun bu kapsamda farklı türleri bulunmaktadır. Bunlar; 

  • Anoreksi̇ya Nervoza 
  • Buli̇mi̇a Nervoza 
  • Geri̇ Çıkarma Bozukluğu
  • Pi̇ka Sendromu 
  • Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu 
  • Kaçıngan Yeme Bozukluğu 

ANOREKSİYA NERVOZA 

Anoreksiya Nervoza bozukluğu olan kişilerde kilo almaya karşı yoğun korku ön plandadır. Bu sebepten dolayı birey kendisini çok uzun süreler aç bırakmaktadır. Ergenlik dönemiyle beraber görülen bu rahatsızlıkta kişi ne kadar zayıflasa da kendisini hep kilolu olarak görme eğilimindedir. 

BULİMİA NERVOZA 

Bulimia Nervozada da kişi kilo alma noktasında yoğun bir korku yaşar ve zayıflama ihtiyacı duyar. Ancak Anoreksiya Nervozadan farklı olarak tıkanırcasına yeme atakları görülür. Yani aşırı yeme isteği mevcuttur ve kişinin doyma hissinin algılanmasında bir bozukluk görülmektedir. Bu atakların neticesinde kilo almaktan duyulan korkudan ötürü kişi kendisini zorla kusturarak midesindeki tüm yiyecekleri boşaltır. 

GERİ ÇIKARMA BOZUKLUĞU 

Geri çıkarma bozukluğu kişide tıbbi herhangi bir hastalıkla ilişkili olmamasına rağmen en az dört haftadır yenilen besinlerin mideden geri çıkarılması şeklinde görülebilen bir hastalıktır. 

PİKA SENDROMU 

Pika sendromunda birey en az dört haftadır besin değeri taşımayan nesneleri yeme eğilimi göstermektedir. Pika sendromu olan bireyler, toprak, kağıt, boya gibi maddeleri  yemektedirler. 

TIKANIRCASINA YEME BOZUKLUĞU 

Tıkanırcasına yeme bozukluğunda kişi aynı anda bir başka insanın yiyebileceğinden çok daha fazla yemeği yemektedir. Yemek yeme esnasında bir kontrol kaybı, yemek yemeyi durduramama hissiyatı kişide ön plandadır. Bu rahatsızlığa sahip bireyler genellikle başka insanlar tarafından yargılanma endişesiyle yalnız yemek yemeyi tercih etmek zorunda kalmaktadırlar. 

KAÇINGAN YEME BOZUKLUĞU 

Kaçıngan yeme bozukluğunda kişi yemek yeme davranışına karşı oldukça isteksizdir. Bu isteksizliğin sebebi daha çok yemeklere duygusal birtakım anlamlar atfedilmesiyle oluşmaktadır. 

Yukarıda tanımladığımız yeme bozukluklarının tedavisinde ilk amaç yeme bozukluğuna bağlı olarak görülebilecek hastalık veya ölüm riskini azaltmak ve bireyin yeniden sağlıklı şekilde yaşamına devam etmesini sağlamaktır. Özellikle Anoreksiya Nervoza ve Bulimia Nervozada kişinin hastalığını ve terapiyi kabul etmesi güç olabilmektedir. Ölümle sonuçlanabilecek psikolojik rahatsızlıklardan biri olan yeme bozukluğunun görülmesi halinde hemen doktora başvurulması ve ardından psikoterapinin devreye girmesi gerekmektedir. 

CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

By Genel No Comments

Cinsel işlev bozukluğu, kişinin cinsel aktivite anında haz duymasını, tatmin olmasını engelleyen bir rahatsızlıktır. Cinsel aktivite esnasında birbirini takip etmesi gereken bir ‘cinsel yanıt döngüsü’ bulunmaktadır. Cinsel yanıt döngüsü; 

  1. İstek Evresi: Cinsel isteğin oluştuğu evre 
  2. Uyarılma Evresi: Erkeklerde sertleşmenin kadınlarda ise kasılmaların görüldüğü evre 
  3. Plato Evresi: Cinsel gerilim ve cinsel hazzın artış gösterdiği evre 
  4. Orgazm Evresi: Hazzın en yoğun yaşandığı ancak diğer evrelere kıyasla en kısa süren evredir. Erkeklerde meni çıkışı ve kadınlarda ritmik kasılmalar eşlik eder. 
  5. Çözülme Evresi: Kadın ya da erkekte bedende duyumsanan fizyolojik birtakım belirtilerin plato evresinden önceki sürece gerilediği evredir. 

Yukarıda ifade ettiğimiz cinsel yanıt döngüsündeki aşamalardan herhangi birinde veya daha fazlasında görülebilecek sorunlar, bireyin cinsel işlev bozukluğu problemi yaşamasına sebep olmaktadır. Cinsel işlev bozukluğu yaşanmasının tıbbi ya da psikolojik sebepleri bulunmaktadır.  

Kişilerin  cinsel eğitim konusunda yetersiz bilgiye sahip olması, kişilik özellikleri ,alkol ve madde kullanımları, ilişkilerinde yaşadığı problemler geçmişte yaşamış olduğu travmatik cinsel deneyimler , sağlık problemleri sadakatsizlik , günah veya suç işleme düşüncesi, cinsel mitler cinsel işlev bozukluğu yaşanmasına zemin hazırlayan faktörler olarak sıralanabilir.  

Toplumumuzda görülen cinsel mitlere örnek olarak; kadının cinselliğe ihtiyacının olmadığı ya da bu ihtiyacını dile getirirse yargılanacağı düşüncesi, erkeğin cinsel birlikteliğe her zaman hazır olması ve istemesi gerektiği, cinselliğin içgüdüsel olarak insanlarda var olduğu ve sonradan öğrenilemeyeceği düşüncesi verilebilir. 

Kadınlarda ve erkeklerde görülen cinsel işlev bozuklukları farklılık göstermektedir. 

Kadınlarda görülen cinsel işlev bozuklukları;  

  1. Vajinismus: Cinsel birleşme anında istemsiz olarak vajinanın etrafını çevreleyen kaslardan başlayarak tüm vücudun kasılması şeklinde kendisini göstermektedir. Bacakların kapanması, duyulan korku ve cinsel ilişkiden kaçınma, hissedilen şiddetli ağrıdan ötürü cinsel birleşme gerçekleşememektedir. Cinsellikle ilgili mitler, tutucu aile ve toplum yapısı vajinismusun görülmesinde etkili olabilmektedir. 
  2. Cinsel İstek Azlığı: Erken çocukluk döneminden itibaren empoze edilen cinsel yasaklar ve baskılar etkili olabildiği gibi yetişkinlik döneminde yaşanan depresyon, ekonomik problemler, partnerin çekiciliğinin azalması, tıbbi hastalıklar veya kullanılan ilaçlar etkili olabilmektedir. 
  3. Orgazm Bozukluğu: Cinsel uyarıya rağmen orgazmın gerçekleşmemesi ya da çok geç sürede gerçekleşmesi şeklinde ifade edilebilir. Cinsel bilgi düzeyinin yetersizliği, suçluluk veya günah işleme düşüncesi, yetersiz ön sevişme veya cinsel uyarılma, eşler arası iletişimin yetersizliği etkili olabilmektedir. 

Erkeklerde görülen cinsel işlev bozuklukları; 

  1. Sertleşme Bozukluğu: Cinsel ilişki esnasında yeterli düzeyde sertleşmenin yaşanmaması şeklinde ifade edilebilir. Sertleşme bozukluğundan bahsedebilmek için bu problemin uzun süredir ve tekrarlayan biçimde görülüyor olması gerekmektedir. 
  2. Erken Boşalma: Kişinin az bir cinsel uyarılma neticesinde dahi boşalma yaşaması, boşalmasını erteleyememesi, denetleyememesi şeklinde tanımlanabilir. Cinsel birleşmeden önce görülebileceği gibi, 1 ila 3 dakika arasında gözlemlenen cinsel birleşmenin de erken boşalma olarak değerlendirilebileceği söylenebilir. 
  3. Geç Boşalma: Erkeğin orgazm olma durumunun isteği dışı kitlenmesi olarak ifade edilebilir. Psikolojik sebepler ön plandadır. Performans kaygısı, partnerine zarar verme düşüncesi veya partnerine duyulan kızgınlık, bilinçdışında var olan hadım edilme korkusunun etkili olabildiği görülmüştür. 
  4. şük Cinsel İstek Bozukluğu: Eşler arası yaşanan problemler, yoğun kaygı ve stres, kronik hastalıklar, kullanılan ilaçlar veya başka bir cinsel işlev bozukluğu etkili olabilmektedir. 

Kadında veya erkekte görülebilen cinsel işlev bozuklukları kişinin yaşam kalitesini ciddi oranda etkileyen, romantik ilişkilerde problem yaşanmasına neden olan ruhsal bir hastalıktır. Tıbbi birtakım rahatsızlıkların neden olduğu kısımda dahi psikolojik anlamda profesyonel destek almak gerekmektedir. 

DEPRESYON

By Genel No Comments

Depresyon, bireyde istek, ilgi kaybına yol açan, sürekli devam eden bir üzüntü ve huzursuzluk hali olarak tanımlanabilen bir duygu durum bozukluğudur. Bu duygu durum bozukluğundan ötürü kişide çeşitli ruhsal ve fiziksel problemler gözlemlenebilmektedir. Günlük aktivitelerini yerine getirmekte zorlanma, yaşadığı isteksizliğe bağlı olarak hiçbir şeyden zevk alamama hissi gelişebilmektedir.

Depresyonun gelişme ihtimalinde daha çok; bireyin bağımlı kişilik yapısının olması, bağımlılığa sebep olabilecek oranlarda alkol ya da madde kullanımı, kişide kaygı bozukluğu, yeme bozukluğu gibi psikolojik problemlerin bulunması, çeşitli kronik rahatsızlıkların varlığı, istismara maruz kalmak, travmatik kayıplar, ekonomik problemler, sosyal çevresi tarafından desteklenmiyor oluşu ya da sosyal çevrenin yetersizliği gibi sayılabilecek sebeplerin etkili olabileceği söylenebilir.

Depresyon insan yaşamında bir defa görülebileceği gibi birçok defa da ortaya çıkabilmektedir. Bu dönemlerde bireyde; yoğun umutsuzluk ve boşlukta olma hissi, önceki yaşantılarına yönelik kendini suçlama eğilimi, değersizlik duygusu, nedensiz ağlamalar, herhangi bir şeyi hatırlamada ve dikkatini toplamakta güçlük yaşama, hobi ya da cinsellik gibi rutinlerine yönelik istek ya da zevk kaybı, sıklıkla görülen öfke patlamaları, sürekli tekrarlayan intihar düşüncesi ya da girişimleri, iştah kaybı ya da kontrolsüz kilo artışı, ajitasyon, mide ya da baş ağrısı gibi fiziksel sorunlar, yorgunluk ve uykusuzluk görülebilmektedir.

Görülen bu belirtilerden ötürü birey iş, okul, aile hayatında ciddi problemler yaşamaya başlayabilmektedir. Beraberinde seyredebilecek iş ya da okul yaşamındaki başarısızlıklar kişide başarısızlık, umutsuzluk ve değersizlik duygularını pekiştirebilmektedir.

Bu noktada tanı alınması ve tedaviye başlanması noktasında geç kalınmaması gerekmektedir. Depresyon tedavisi, ilaç desteği ve psikoterapi ile beraber yürütüldüğünde daha etkili sonuçlar vermektedir.

Depresyon tedavisine başlandığı andan itibaren terapi ve tedavi planına aksatmadan uymak büyük bir önemdedir. İlerleyen süreçte birey kendisini daha iyi hissetmeye başlayıp depresyon sürecinde yaşadığı birtakım belirtiler gerileme kaydediyor gözükebilir. Bu aşamada birey ilaç kullanımını ya da psikoterapi seanslarını aksatmamalı, kendi inisiyatifiyle tedaviyi kesmemelidir.

Tedaviye devam ederken dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise madde ya da alkol kullanımı olmaktadır. Depresyonun kimi belirtilerini alkol ya da madde kullanımı ilk başlarda azaltır gibi gözükse de daha uzun süreçte belirtileri daha da kötüleştirip tedaviyi zorlaştıracak bir faktördür. Bu konu da terapistle paylaşılmalı ve süreç beraberce yürütülmelidir.

KİŞİLİK BOZUKLUKLARI

By Genel No Comments

KİŞİLİK BOZUKLUKLARI

Diğer ismi Borderline olan kişilik bozukluğu, bireyin doğru ve sağlıklı düşünmesini engelleyen psikolojik bir hastalıktır. Belirtileri genellikle ergenlik dönemi ile kendisini göstermeye başlamaktadır. Bireyde kişilik bozukluğu görülmesinde genetik faktörler etkili olabileceği gibi bazı vakalarda, yaşanan ağır travmatik olaylar veya yoğun depresyonun da kişilik bozukluklarını tetikleyebildiği görülmüştür. Kişilik bozuklukları kendi içinde farklı türlere ayrılmaktadır. Bunlar;

A Kümesi Kişilik Bozuklukları

  • Paranoid Kişilik Bozukluğu

Bu rahatsızlığa sahip olan bireyler insanlara karşı yoğun şüphe duymakta ve güven problemi yaşamaktadırlar. Başkalarının kendilerine zarar vereceklerine dair düşünceleri vardır. Bu düşüncelerinden dolayı arkadaşlık ve romantik ilişkilerinde problemler yaşamaktadırlar.

  • Şizoid Kişilik Bozukluğu

Şizoid kişilik bozukluğuna sahip bireyler asosyal olarak nitelendirilebilecek bazı örüntüler ortaya koymaktadırlar. İnsanlardan uzakta yaşamayı tercih ederler. İç dünyalarında yoğun duygular yaşamaktadırlar ve konuştukları zaman iç dünyalarındaki karışıklık, bir başkası tarafından kolaylıkla anlaşılmaktadır.

  • Şizotipal Kişilik Bozukluğu

Şizotipal kişilik bozukluğuna sahip bireyler dışarıdan bakıldığında dahi anlaşılabilecek tuhaf bir görünüş ve tavırlara sahiptirler. Bu rahatsızlığı olan bireylerde, batıl inançlar ve doğaüstü güçlere dair inanışlar oldukça ön plandadır. Garip karşılanabilecek hareketlere ve giyim tarzına sahiptirler.

B Kümesi Kişilik Bozuklukları

  • Antisosyal Kişilik Bozukluğu

Antisosyal kişilik bozukluğuna sahip insanlar sosyopat veya psikopat olarak nitelendirilebilecek bireylerdir. Bu rahatsızlık kendisini erken ergenlik döneminde gösterebilmektedir. Antisosyal kişiler çevrelerine zarar vermekten zevk almakta ve neticesinde hiçbir pişmanlık belirtisi göstermemektedirler. Çok fazla suç işleme potansiyelleri vardır ve hastalık ilerledikçe suçların ciddiyeti artabilmektedir.

  • Borderline Kişilik Bozukluğu

Sınırda kişilik bozukluğu olarak da ifade edilebilecek bu rahatsızlıkta, bireyde ciddi anlamda bir tutarsızlık ön planda olmaktadır. Bir kişiyi çok sevme ve bir anda ondan nefret duyma gibi dengesiz karşılanabilecek davranışlar gözlemlenebilmektedir. Alkol ve madde bağımlılığı, kontrolsüz cinsel birliktelik ve intihar girişimleri görülebilmektedir.

  • Histriyonik Kişilik Bozukluğu

Histriyonik kişilik bozukluğuna sahip bireylerde duygusal olarak abartılı eylemler ön plandadır. Dikkat çekme adına çocuksu bazı davranışlar sergileme, bekledikleri ilgi gelmediği anda yoğun öfke ve mutsuzluk yaşama durumuyla sıklıkla karşılaşılmaktadır.

  • Narsistik Kişilik Bozukluğu

Narsistik kişilik bozukluğu olan kişilerde ‘ben’ kavramı oldukça ön planda olmaktadır. Bundan ötürü empati kurma becerilerinin fazlasıyla zayıf olduğunu söylemek mümkündür. Kendilerini herkesten üstün görme ve bu durumu başkalarının da böyle ifade etmelerini isteme eğilimleri oldukça yüksektir.

C Kümesi Kişilik Bozuklukları

  • Çekingen Kişilik Bozukluğu

Çekingen kişilik bozukluğu olan bireyler başkaları tarafından kabul görmeme endişelerinden ötürü insanlarla bir arada olmaktan kaçınmaktadırlar. Utangaç bir kişilik yapısı ön plandadır.

  • Bağımlı Kişilik Bozukluğu

Bağımlı kişilik bozukluğu olan kişiler hayatlarında değer verdikleri insanları kaybetme endişesini oldukça yoğun yaşamaktadırlar. Kaybetme korkusu ile sahiplenici tavırlar sergilemektedirler. Yine kaybetme korkusundan ötürü karşısındaki kişiye karşı fazlasıyla boyun eğici ve itaatkar davranışlar ortaya koymaktadırlar.

  • Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu

Mükemmeliyetçiliğin ön planda olduğu bu kişilik bozukluğuna sahip bireylerde herhangi bir hata yapmaya karşı yoğun korku yaşama durumu söz konusudur. Kontrol etme ve ayrıntılara fazlasıyla takılma dürtüleri nedeniyle karar alma ve uygulama süreçleri oldukça yavaş ilerlemektedir.

Yukarıda farklı kategorilere ayırarak ifade ettiğimiz kişilik bozuklukları türüne ve seviyesine göre ayrı tedavi planı gerektirmektedirler. Kişilik bozuklukları için uygulanacak psikoterapideki amaç, bireyin normal yaşantısına dönebilmesi, sağlıklı ilişkiler geliştirebilmesidir. Kişilik bozukluğu olan kişi tanısını kendi koyamayacağı gibi süreci de destek almadan başarılı şekilde sürdürmesi mümkün değildir. Bundan ötürü mutlaka bir ruh sağlığı uzmanından destek alarak süreç beraber yürütülmelidir.

PANİK ATAK

By Genel No Comments

Panik atak, ortamda herhangi bir tehlike bulunmamasına karşın bireyin kendisini tehlikeli bir durumda hissedip korkmasına ve bundan dolayı heyecanla tepki vermesine sebep olan bir rahatsızlıktır. Aniden meydana gelen ve kendisini tekrarlayabilen panik atak, bireyin kendisini fazlasıyla huzursuz hissetmesine ya da yoğun bir kaygı halinde olmasına sebep olur.

Panik atak yaşayan kişilerin çoğunda nefes almakta güçlük çekme, hızlı kalp atışı, boğulur gibi hissetme, ellerde veya ayaklarda uyuşma hissi gibi belirtiler görülebilmekte ve bu belirtilere bağlı olarak da panik atak yaşayan kişide yoğun bir ölüm korkusu gözlemlenebilmektedir.

Bu rahatsızlıkta yukarıda da ifade ettiğimiz gibi kişi, gerçekte tehdit edici bir unsur olmasa da kendisini tehlikeli bir durum içerisindeymiş gibi hisseder. Algılanan bu tehdite karşı insan beyni “savaş” ya da “kaç” komutunu verir.

Normal zamanda hissedilen korkunun esasında oldukça işlevsel bir faktörü bulunmaktadır. Kişi yaşadığı korku sayesinde olası tehlikelere karşı önlemini alır ve zarar görmekten kendisini korur. Korku, evrensel bir hayatta kalma duygusudur. Bununla beraber gerçekten önlem almasını gerektirecek bir tehlike faktörü olmasa da insan zihninin savaş ya da kaç sinyalini vermesi, bireyin yaşam kalitesini ciddi anlamda düşürmektedir. Çünkü bu sinyal yalnızca kişiyi huzursuz hissettirmekle kalmayıp fiziksel birtakım belirtilerle kendisini göstermektedir. Hızlı kalp atışı, mide bulantısı, baş dönmesi, nefes almakta güçlük yaşama, sanki kalp krizi geçiriyormuş gibi hissetme bu belirtilerden bazılarıdır. Bu durum devam ederse kişinin kendisini bayılacakmış veya ölecekmiş gibi hissetmesine sebep olur.

Panik atak geçirildikten sonra fiziksel belirtiler sona erse de psikolojik etkiler devam edebilmektedir. Yineleyeceğine dair endişe, ne zaman ve nasıl olacağını kestirememekten kaynaklı olan panik atak geçirme korkusu ve bundan dolayı yaşanan rahatsızlıkta panik bozukluktan söz edilebilir.

Kişinin panik atak yaşamasında genetik faktörler etkili olabileceği gibi çoğunlukla çocukluk çağı travmaları, stres düzeyi, tütün, alkol ya da uyuşturucu madde kullanımı da etkili olabilmektedir.

Ne Yapılabilir?

Öncelikle bu belirtiler yaşandığı takdirde vakit kaybetmeden doktora başvurulması gerekmektedir. Tanı alındıktan sonra ilaçlar belirtildiği şekil ve dozda kullanılmalıdır.

Bununla beraber panik atak esnasında kişinin kalp çarpıntısını, nefes alışverişlerini her an duyumsaması bedenine fazla odaklanmaktan kaynaklanmaktadır. Bu noktada odağını vücudundan başka bir noktaya kaydırmaya çalışmak yararlı olacaktır. Örnek olarak içerisinde bulunulan odadaki eşyaları renkleri ve isimleri ile saymaya çalışmak, o an sevilen bir şarkının dinlenmesi veya söylenmeye çalışılması, sakız çiğnemek, nefesi yavaş yavaş burundan alıp ağızdan vermeye çabalamak, internette bulunan nefes ve gevşeme egzersiz videoları aracılığıyla günlük nefes egzersizlerine kısa bir sürenin ayrılmasını rutin haline getirmek, yapılabilecek basit yöntemlerdendir.

İlaç ve bu bahsettiğimiz yöntemler bir süreliğine yararlı olabileceği gibi panik atağa sebep olan faktörler çoğunlukla kişinin kendisinin bile farkında olmadan halının altına süpürdüğü geçmiş yaşantı ve travmalarından kaynaklı olabilmektedir. En etkili sonucun alınabilmesi için psikoterapi desteği tavsiye edilmektedir.

PSİKOSOMATİK BOZUKLUKLAR

By Genel No Comments

Psikosomatik bozukluk derken öncelikle psikosomatik kelimesini ele almak gerekir. Yunanca’ da; psiko (psyche) ruh, soma ise beden demektir. Psiko ifadesi ruh ile beraber zihin anlamını da karşılamaktadır. Yani psikosomatik derken ruhsal ve zihinsel birtakım belirtilerin insan bedenini nasıl etkileyebildiği anlatılmaya çalışılır. Psikosomatik rahatsızlıkları;

  • Bedensel Belirti Bozukluğu
  • Hastalık Kaygısı Bozukluğu
  • Ağrı Bozukluğu
  • Konversiyon Bozukluğu
  • Yapay Bozukluk şeklinde sıralamak mümkündür.

Bedensel Belirti Bozukluğu

Bedensel belirti bozukluğu, diğer adıyla hipokondriazis; bireyin bedensel belirtilerini yanlış yorumlaması sonucu bir hastalığa sahip olduğuna dair inanç geliştirmesidir. Öyle ki birey sahip olduğunu düşündüğü hastalıktan dolayı yoğun kaygı ve huzursuzluk yaşamaktadır. Bu huzursuzluk ise kişinin yaşam kalitesini ve işlevselliğini önemli ölçüde etkileyebilecek seviyelere çıkabilmektedir. Örneğin, bedensel belirti bozukluğu olan bir kişi karın ağrısı şikayetiyle farklı farklı doktorlara başvurabilmektedir. Kişi, hastalığının tıbbi tanısının konulması, tedavisinin gerçekleştirilmesi adına doktorlara ısrarcı bir tutumda bulunabilmektedir. Psikiyatrik tanı ve tedaviye karşı ise bu kişilerde bir direnç gözlemlenmektedir.

Bedensel belirti bozukluğunun nedeni kişinin farklı savunma mekanizmalarını kullanmasından kaynaklanabilmektedir. Özetle, istemsiz şekilde baş edemeyeceği sorunlarla karşılaştığında, hasta rolüne bürünmesi ve bedensel belirtilerle kendisini gösteren bir sorundur.

Hastalık Kaygısı Bozukluğu

Hastalık kaygısı bozukluğu, kişinin hasta olduğuna ya da olabileceğine dair endişelerinin yoğun şekilde yaşanması sonucu kendisini gösteren bir rahatsızlıktır. Bedensel belirti bozukluğunda kişinin hasta olabileceğine dair fiziksel birtakım belirtiler mevcutken, hastalık kaygısı bozukluğunda ise fiziksel belirtiler yoktur. Yalnızca kişinin hasta olabileceğine dair bir endişesi vardır. Bireyin, henüz tanısı konulmamış ancak ileride ortaya çıkacağına inandığı, ciddi bir hastalığı olduğuna dair bir kabulü vardır.

Ağrı Bozukluğu

Ağrı bozukluğunun, kişinin vücudunun belirli bir veya iki bölgesine odaklanıp ağrı duyması şikayeti ile kendisini gösteren bir rahatsızlıktır. Çoğunlukla hastada yüz ağrısı, baş ağrısı, bel ağrısı gibi rahatsızlık şikayetleri gözlemlenmektedir.

Konversiyon Bozukluğu

Konversiyon bozukluğu; istemsiz, tekrarlayan motor hareketler ve duyusal işlevlerin tıbbi nedenlerden bağımsız olarak, psikolojik nedenlerden dolayı görülen bir rahatsızlıktır. Kişide konversiyon bozukluğunun tıbbi nedenlerden kaynaklandığına dair ciddi işaretler bulunabilir. Bu yüzden kapsamlı bir klinik gözlem yapmak önemlidir.  Kişide yürüyüşte anormallik, ishal, tikler, nöbet geçirme, göz seğirmesi, ses çıkaramama, körlük, bayılma, sağırlık, yalancı gebelik görülen belirtilerdendir.

Yapay Bozukluk

Yapay bozukluk, kişinin ilgi görmek adına tıbbi bir hastalığı taklit etmesi olarak tanımlanabilir. Ancak bu taklit ölümle sonuçlanabilecek boyutlara ulaşabilmektedir. Bundan dolayı yapay bozukluk ciddiye alınması gereken psikolojik bir rahatsızlıktır. Yapay bozukluğa, böbrek yetmezliğini taklit etme adına vücuduna çeşitli ilaçları enjekte eden kişinin ölümle sonuçlanan öyküsü örnek olarak verilebilir.

Yukarıda ifade ettiğimiz psikosomatik bozukluklara bazı durumlarda duygudurum bozuklukları, kişilik bozuklukları da eşlik edebilmektedir. Bilişsel davranışçı terapi, içgörü odaklı terapi gibi çeşitli yöntemler psikosomatik bozuklukların tedavisinde kullanılabilen yöntemlerdendir. Özellikle psikosomatik bozukluk örüntüsüne sahip bir tablo son 6 aydır devam ediyorsa vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmak gerekmektedir.

SOSYAL FOBİ

By Genel No Comments

Sosyal fobi kendisini daha çok başka insanlarla bir arada bulunulması gereken sosyal ortamlarda gösteren bir kaygı bozukluğu olarak tanımlanabilir. Bireyin hayat kalitesini tehdit edebilen bu durum, daha çok insanlar içinde aşağılanma korkusu, yargılanma, olumsuz eleştirilere maruz kalma endişesine bağlı olarak görülebilmektedir.

Çoğunlukla ergenlik döneminde başlayan bu rahatsızlık, bireyin içinde bulunması gereken sosyal ortamlarda oldukça huzursuz ve rahatsız hissetmesine yol açmaktadır. Çevre tarafından içekapanık, mesafeli ya da soğuk olarak nitelendirilebilmektedirler. Bununla beraber sosyal fobi yaşayan bireyler sosyal aktivitelerden zevk alıp içinde yer almak isteseler dahi yaşadıkları problemden kaynaklı olarak uzak kalmaktadırlar. İşlevsellikleri ciddi ölçüde etkilenmektedir.

Sosyal fobinin daha çok, otoriter ve baskıcı ebeveyn tutumlarına maruz kalmış, çeşitli sağlık problemleri yaşamış ve beraberinde yanlış beden algısına sahip, utangaç mizaç özelliğindeki çocuğun ergenlikle beraber dahil olması beklenen sosyal ortamlardan kaynaklı olarak, sosyal fobi yaşayabileceğini söylemek mümkündür. Sosyal fobi yaşanmasında birey için genetik faktörler etkili olabileceği gibi aile bireylerinden rol model alarak da çocukluk ya da ergenlik döneminde sosyal fobinin kendisini gösterebileceği belirtilebilir.

Sosyal fobi kimi insanlarda bağlam ve duruma göre değişebilmekteyken kimi insanlarda bağlam ve durum fark etmeksizin tüm sosyal ortamlarda bulunulduğunda kendisini gösterebilmektedir. Sosyal fobi yaşayanların bir bölümü bu problemi bir topluluk karşısında konuşması beklendiğinde, kendisinin ön planda olduğu herhangi bir buluşmada yaşayabilmektedirler. Diğer bölümü olarak nitelendirebileceğimiz insanlarda ise toplu taşıma seyahati, birine selam vermek, yemekhanede yemek yeme gibi günlük basit aktivitelerde dahi kendisini gösterebilmektedir.

Sosyal fobi yaşayan bireyde herhangi bir sosyal ortama girdiğinde ; kalp çarpıntısı, korku, mide bulantısı, aşırı terleme, nefes darlığı, baş dönmesi, parmak uçlarında üşüme, el ve ses tonunda titreme gibi belirtiler gözlemlenebilmektedir.

Sosyal fobi yaşayan insanlar bir başkası tarafından bu belirtilerin fark edilme, bu sebepten ötürü küçük düşme ihtimalinden dolayı da yoğun bir kaygı geliştirebilmektedirler. Bu durumun yaşanma endişesinden market alışverişi, toplu taşıma aracında seyahat etme gibi günlük rutinler ya da topluluk önünde konuşması beklenen bağlama özgü durumlar onlar için büyük bir probleme dönüşebilmektedir.

Sosyal fobi tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Yukarıda ifade ettiğimiz problemler yaşandığı takdirde geç kalınmadan  bir uzmana başvurulup, uzmanla süreci yönetmek oldukça yararlı olacaktır.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

By Genel No Comments

Obsesif kompulsif bozukluk, bireyin takıntı haline getirdiği düşünce ve davranışlarının yaşam kalitesini olumsuz anlamda etkilemesi sonucunda görülen bir hastalıktır. Obsesyon; takıntılı düşünce ve dürtü anlamına, kompulsiyon; tekrar eden davranış anlamına gelmektedir. Birey, obsesyon dediğimiz bu düşünceleri akıl dışı olarak değerlendirebilse de kendisini bunları düşünmekten alıkoyamaz. Bu durumdan dolayı da huzursuzluk ve anksiyete yaşar ve bu anksiyeteden kurtulmak amacıyla kişi tekrar eden bazı davranışlar ortaya koyar.

İnsan yaşamında elbette kaygı, takıntı ve endişeler olabilir. Bu durumların varlığı bireydeki takıntı ve endişelerin kontrolü ölçüsünde sağlıklıdır. Eğer birey, günlük yaşamı içinde sahip olduğu kaygı veya takıntılarının yaşam kalitesini etkilemesine izin vermiyorsa ortada tehdit edici bir faktör ya da problemin varlığı söz konusu değildir. Ancak bu durum her insanda benzer şekilde gerçekleşmemektedir. Bazı insanlar sahip olduğu takıntılı düşünce ve davranışların doğru olmadığını bilmekte hatta bundan rahatsız olmaktadırlar. Buna rağmen kendilerini bu davranışları gerçekleştirmekten alıkoyamamaktadırlar.

Obsesif davranışlara sahip kişide; hata yapmaktan korkma, düzen ve simetri dürtüsü, rezil olmaktan korkma, aşırı şüpheci olma, günahkar olmaktan korkma,  mikrop bulaşması ve hasta olmaktan korkma gibi durumları belirtiler örnek olarak verilebilir.

Kompulsif davranışlara ise; herhangi bir değeri olmayan nesnelerin biriktirilmesi, sürekli elleri yıkama veya duş alma davranışı, tokalaşmaktan kaçınma, bazı cümleleri ve duaları sık sık tekrar etme, herhangi bir işi yaparken yüksek sesle seslendirme veya sayı sayarak gerçekleştirme gereksinimi, ocağı kapattığını, ütünün fişini çektiğini ve evin kapısını kilitlediğini defalarca kontrol etme ihtiyacı, yemeklerin birey tarafından belirlenen sıra ve şekilde yenilmesi örnek olarak verilebilir.

Obsesif kompulsif bozuklukta genetik faktörler etkili olabileceği gibi çocukluk çağı travmaları, bireyin yaşamını derinden etkileyen boşanma, taşınma, ebeveyn kaybı, çocuk sahibi olma gibi faktörler de etkili olabilmektedir. Yukarıda ifade edilen belirtiler en az altı aydır devam ediyorsa mutlaka uzman bir psikologtan destek almak gerekmektedir.

İNTERNET / OYUN BAĞIMLILIĞI

By Genel No Comments

İnternet ve oyun bağımlılığı, kişinin video oyunu oynamadığı süreçte kendisini oldukça kötü hissetmesi, yaşadığı kötü hissin giderilmesi adına daha fazla oyunda ve internette vakit geçirmesi, önceden sevdiği aktivitelerden artık zevk almaması, sırf oyun oynamak adına başkalarına yalan söylemeye başlaması, internet ve oyunda daha az vakit geçirmeyi istese de bu isteğini gerçekleştirememesi ve bu faktörlerden dolayı okul, çalışma ya da aile hayatında çeşitli problemler yaşamaya başlaması internet ve oyun bağımlılığının belirtileri arasında gösterilebilir.

Yukarıda ifade ettiğimiz belirtilerin en az beş tanesi kişide mevcutsa ve bir yıla yakın süredir devam ediyorsa internet ve oyun bağımlılığından bahsedilebilir. İnternet ve oyun bağımlılığı, aslında diğer bağımlılık türleri gibi hangi insanda ne oranda gerçekleşeceği öngörülebilen bir yapıda değildir. Bağımlılığın gelişmesinde aile içi yaşanan çatışmalar, okul başarısı, arkadaşlık ilişkileri, teknoloji ile fazla ilgili olma gibi faktörler etkili olabilmektedir.

Ne çok kolay ne çok zor bir seviyede başlanan oyun, harcanan zaman ve sarf edilen çabaya göre kişiye bir ilerleme kazandırmaktadır. Oluşturulan bu suni başarı ortamı okul, çalışma, arkadaş ya da aile yaşantısında hedeflediği başarıyı yakalayamayan insan için tatmin edici bir hale gelebilmektedir.

Oyunda yakaladığı suni başarıyla ancak aynı oyunun başka oyuncularından takdir görebilmekte ve oyunu hakkında onlarla konuşabilmektedir. Bu durumda kişi, zamanla ekran başında, sadece oynadığı oyunlarla ilgili olan kişilerle vakit geçirmek isteyecektir. Bu durum sosyal hayatının olumsuz yönde etkilenmesine, eğitim ya da kariyer hedeflerinin ikinci plana atılmasına, oyun bağımlılığından dolayı okul ve iş başarısının zarar görmesi gibi sonuçlara neden olmaktadır.

Oyun bağımlılığı psikolojik ve sosyal açıdan olumsuz sonuçlar doğurabileceği gibi tıbbi yönden de birtakım rahatsızlıklara sebep olabilmektedir. Ekran başında çok fazla vakit geçirmenin neticesi olarak migren, sırt ve bel ağrıları, karpal tünel sendromu denilen ağrı, ellerde uyuşma şeklinde seyreden bir rahatsızlık görülebilmektedir. Aynı zamanda oyunu bölmemek adına uzun süreli ihmal edilen hijyen ve kişisel temizlik farklı problemlerle kendisini gösterebilmektedir.

Oyun ve internet bağımlılığının önüne geçebilmek adına süre sınırı getirmek oldukça yararlı olacaktır. Bununla beraber her bağımlılıkta olduğu gibi bağımlı olunan şeyin yokluğunda kişide birtakım yoksunluk belirtileri baş gösterir. Bundan dolayı bu yoksunluk belirtileri ile baş edebilmek adına oynanan oyunun yerine spor, müzik gibi alanlardan yararlanmak faydalı olacaktır. Oyun oynanan bilgisayar ya da oyun ekipmanlarının kademeli olarak kişiden uzaklaştırılması da bağımlılığın önüne geçmek için atılabilecek diğer adımlardandır. Tüm bu adımlara rağmen başarılı sonuçlar alınamıyorsa mutlaka bir ruh sağlığı uzmanından destek almak gerekmektedir.

UYKU BOZUKLUKLARI

By Genel No Comments

Uyku, gün boyu yorulan vücudun ve yıpranan sinir sisteminin, yenilenmesi ve dinlenmesi için kendini bakıma aldığı bir zaman dilimidir. Uyku esnasında oluşan sorunlar veya aksiliklerin tamamına uyku bozukluğu denir.

Uyku bozukluğuna yol açan sebepler çok çeşitli olabilir. Kişilerin yeterli uykuyu alamaması ya da uyku sürecini verimli geçirememesi, birçok fizyolojik ya da psikolojik problemden kaynaklanabilir. Bunlar genetik kökenli, altta yatan başka hastalıkların sonucuna bağlı, uygun olmayan alışkanlara bağlı veya “idiopatik” denilen yani sebebi bilinmeyen nedenlere bağlı olabilir. Bu problemlerin doğru şekilde tespit ve tedavi edilmesi büyük önem arz eder.

İnsomnia: Uykuya dalamama, uyuyamama hastalığıdır. Uyku apnesi, huzursuz bacak sendromu etkili olabildiği gibi, depresyon, kaygı bozukluğu ve tıbbi başka hastalıkların da insomniaya neden olduğu belirtilebilir.

  1. Uyku Apnesi: Kişinin uyku esnasında yaşadığı nefes alma problemi nedeniyle boğulma hissiyle uyanmasıdır. Bu problemden ötürü kişi yeterince dinlenemez. Sindirim sistemi sorunları gibi birçok problemlere sebep olabilmektedir.
  2. Huzursuz Bacak Sendromu: Bacaklarda görülen ağrı, yanma, karıncalanma, çekilme gibi hisler uykuya dalmayı zorlaştırmaktadır.

Narkolepsi: Ne kadar uzun süre uyulsa da kişi kendisini devamlı yorgun hissedip, uyuma eğilimindedir. Gündüzleri özellikle yoğun uyku eğilimi ve beraberinde görülen rüya ya da halüsinasyonlar neticesinde narkolepsi yaşanmaktadır.

Uyanıklık Bozukluğu: Uyanıklık bozukluğunda kişi uykuda olmasına rağmen bazı davranışları sergiler. Uyandığında ise, çoğunlukla bu sergilediği davranışları hatırlamaz. Uyanıklık bozukluğu yoğun olarak çocuklarda görülse de yetişkinlerde de görülebilmektedir.

  1. Uyku Terörü: Genellikle çığlık veya şiddetli ağlama ile baş Dehşet içinde olma hali gözlemlenir. Kendilerine veya çevrelerine zarar verebileceklerinden güvenlik adına önlemlerin alınması gerekir. Uyku terörü yaşayan kişiler uyandıklarında yaşananları hatırlamazlar.
  2. Uyurgezerlik: Daha çok çocuklarda görülmektedir. Evin içinde dolaşma ve mırıldanma şeklinde konuşmalar eşlik eder. Bazı durumlarda tedavi gerektirmeksizin yıllar içinde kendiliğinden kaybolur.
  3. Konfüzyonel Uyanmalar: Bu uyanıklık problemi de çocuklarda daha çok görülmektedir. Ağlayıp odasında şaşkın şekilde dolaşma gözlenir. Genellikle kendileri uyanır ve neler olduğunu hatırlamadan yeniden uyumak isterler.

Uyku kişinin yaşam kalitesini doğrudan etkileyen bir faktördür. Uyku bozukluğu tedavi edilmediği takdirde kişide fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklara sebep olabilir. Uyku bozukluğu kişinin yaşam duyumunu azaltıp işlevselliğini bozuyorsa mutlaka tıbbi ve psikolojik anlamda destek almak gerekir.

Open chat
1
Merhaba, nasıl yardımcı olabiliriz?